5 Kasım 2016 Cumartesi

Bir halk bir ülkeyi bugünlerden geçerken nasıl korur derseniz? BİZ gözlerimizden okuduğumuz umutla daha nice güzel günler göreceğiz deriz..İmza : BİZ HALK



Zor günlerden geçiyoruz. Huzursuz, cogunlukla mutsuz haberlerle dolu, sanki ülkece gülmenin ayıp olarak nitelendirildiği bir sarmal içine alınmış gibi, bazılarımızın karanlık günler olarak isimlendirdiği günlerden geçiyoruz. Daha neler neler yazılır, söylenir bu günler için. Ama bulundugumuz yer ve konumumuz itibari ile olayların akısına bizzat müdahale edemeyen, ülkemiz için üzülen, ne yapabilirimin cevabını bulamadığımız için gittikçe elimiz kolumuz bağlı, sus pus hale gelen, bu toprakların, bu ülkenin geçmişi ve geleceğinin tek sahibi, söz hakkı olan yegane gücüz biz aslında. Biraraya geldiğinde önünde hiçbir gücün hüküm süremediği halkız BİZ aslında. Bize unutturmaya çalıştıkları en önemli ÜÇ şeyden ilki bu aslında. HALKIZ BİZ. Tüm haberler, tüm programlar, siyasetçiler, gazeteciler bilerek veya bilmeyerek bize verilen bu mesajı defalarca kez tekrarlıyor. Tekrarla öğrenir çünkü insan beyni. Sürekli tekrar ediyorlar. Türk halkı , kürt halkı, %50 diğer %50, alevi, sünni, o partili bu partili daha neler neler biliyorsunuz. Hepsinin sonunuda iyi bağlıyorlar ama  hepsini kucaklarız diyerek. Ne yazık ki hepsini kucaklamak için önce bölmek gerektiğini biliyorlar. Halkız BİZ, milattan once Anadolu topraklarındaymış atalarımız , 40 bin yıl öncesine dayanan araştırmalar varken bugün ki basıt hesaplar ile değil 3'e 5'e bölmeye çalışanlara yazık. 70-80 yıllık omurlu ne bir padişah ne bir vezir ne de baska bir kuvvet bölemez, birleştiremez, değiştiremez BİZ izin vermedikçe. Tarih örnekleri ile dolu. Birde unutturmaya çalıştıkları ikincı  özelliğimiz var. Umut etmek umudu kaybetmemek. Bunun çok basit bir açıklaması var. Dünya üzerinde korkudan güçlü tek duygu Umuttur. Umudu kaybettiğiniz gün özgürlüğünüzü kayberdesiniz. Ama umut varsa küçük bir kıvılcımı koca bir ateşi yakar. Bir ülkenin geleceğini karanlıktan aydınlıga cevirir. İşte bunu bildiklerinden giderek umutsuzlaşalım, kaybolup gidelim, kimliğimizi kaybedelim isteyenler var. Çünkü umudu kaybettiğimiz gün bittiğimiz gün olur. Ücüncü ve belkide en buyuk tehlike bazıları için. Birbirinin gözüne UMUTLA  bakan bir halk. Haberlere, televizyona takılıp kalmayın, çıkın sokaga ama bagırıp , slogan atmak için değil, komsunuzu gormek, marketteki kasiyerle, cafedeki garsonla konusmak için, birbirimizin gozune umutla bakmaya ihtiyacımız var bızım. Kitlenip kalmayalım televizyonlara ,gazete alıp once kendimiz okuyup parkta kafede sonra kalkarken okumak ıstermsınız diye soralım yanımızdakine gozlerine bakarak. Otobusde yer verelim birbirimize ve gozlerimize bakarak tesekkür edelim ,rica edelim. Yaslı teyzeye yardım edelim ,gozlerine bakarak biz hep burdayız diyelim. Daha çok örnek yazılır ama biliyorsunuz hepiniz BİZ aslında böyle bir milletiz.

Çıkmak gerek sokağa ,hayata karısmak gerek. Birbirimizin gozlerinin içine bakarak umudu gormek gerek. Bir halk bir ülkeyi bugünlerden gecerken nasıl korur derseniz? İşte tam böyle korur. Her güne daha Umutla başlayıp , birbirinin gözlerine umutla bakarak, kenetlenerek korur. BİZ halkız yuregımızle umut ettiğimiz herseyi gözlerimden okuyabilirsiniz.
Ve tarih nice medeniyetleri ,krallıkları, padişahlıkları gördü ama hepsi silindi halkalar kaldı. BİZ gözlerimizden okuduğumuz umutla daha nice güzel günler göreceğiz. İsteyen bizimle yürür isteyen tarihe gömülür.
                                                                                                                                   İmza: BİZ HALK

24 Ekim 2016 Pazartesi

Ne halinizvarsa gülün ....:)

Bir yerde okumuştum ''kendimize gülmeyi başardığımız zaman dünyada ki hiçbir şey eskisi kadar ciddi görünmezmiş ve aslında hiçbir şey bizden önemli ve ciddi değilmiş''  ve bir başka cümlede ''kendine gülebilmek delilik değil ,özgürlüktür'' okumuştum.Bu güzel cümlelerin derinliğinde özgürlük ve kahkaha dolu haftalar dilemek istedim hepimize:) Ne haliniz varsa gülün dilerim:)

5 Ekim 2016 Çarşamba

Bilen bilmeyen doldu buralar:)

Son zamanlarda farkinda olmadan birsey gozlemledigimi gozlemledim :) sosyal medyayi ortalamanin biraz ustunde iyice kullanan biri olarak cevremdekiler, liseden, ilkokuldan mahalleden arkadaslarim, bazen hocalarim, eski yeni calisma arkadaslarim , bir sekilde hayatima dokunmus olan herkes ile iletisimde kalabiliyorum bu harika sosyal araci sayesinde. E tabi bu iletisim aracini farkindaligi biraz gelistirirerek kullandiginizda enterasan resimler cikiyor karsiniza.

 3 baslik ozetleyecektir enterasanlıkları;

  1. Bilen bilmeyen, okuyan okumayan, dinleyen dinlemeyen herkes egitimci olmus. Sosyal medya uzerinden egitmeye calisip birde delicesine reklamlarını yapıyorlar ki" vay be sokrates gibi kizmis meger" diyorsunuz. Ama icindeki boslugu arda arda gelen benzer benzeri ceken yazilar ile anliyorsunuz bir süre sonra. Fotokobi gibi oluyor,bas bas cek..
  2. Gunluk hayatinda, isinde, evinde, okulda degil kaliteli iletisim kurmak , buzdolabi gibi olan, donuk, enerji icen tipler sosyal medyada bir yaziyor ciziyor ki kendinizden şüphe ediyorsunuz. Bu adam konusamiyor bile normalde ! bu yazilarda ne?  Aristotales halt etmis ne oluyor ya diyorsunuz..Ya gercekten ici dolu disa duvar , ya da haybeye ordan burdan yazip atar .Orası meçhul.
  3. Ve son gariplik.3 sosyal medya hesabım, on yüz bin takipçim, cok havalıyım , başarılıyım , en iyiyim, herşeyi bilirim hepinizi havada karada yerim edaları. Şöyle bi elimizi sallar gibi sallasak sosyal medya hesaplarımızı bloggere , yazara,eğitimciye, en cok ben bilirimcilere çarpıyor sayfamız, twitimiz, çetimiz:) Bu 3 sebeb bana böö dedirttiginden mütevellit  bundan sonra bu blogda hepinizin google kütüphanesinden öğrenemeyeceğiniz tek bir bilgi bile olmadığını bilerek bilgi paylaşmayacağımı beyan eder, bilmediğim ve merak ettiğim şeyleri paylaşmaktan mutlu olacağımı iletmek isterim. Herkese  keyifli, güzel haberler ile geçecek bir Ekim ayı  ve kişa son hazirlikların yapılacağı huzurlu günler dilerim. Bilen bilmeyen herkese sevgilerimi gönderirim:)

10 Ağustos 2016 Çarşamba

Bilmemenin Gücü

Her gün yeni bir bilginin ortaya çıktığı, teknolojinin 300 yıl ilerisini öngörebildiği,  MÖ 12 binli yıllarda insanların astrolojiyi kullandığı ortaya çıkmışken, birkaç kez duyduğumuz, izlediğimiz  veya deneyimlediğimiz  bir bilgiyi bildiğimizi varsaymak vahim bir hatadır. Bu hata yeni bilgilerin  hızla gelişini ve  donanımınızın güçlenmesini,  yeni bilgiler  ile oluşacak yeni bir fikri ortaya çıkarmamızı, bu fikir  veya model ile sağlayacığımız faydayı doğmadan ortadan kaldırmamıza sebeb olur.


                                       
Bildiğini varsaymak , bildiğini ispatlamaya çalışmak veya bilmediğimiz için endişe duyarak bunu biliyormuş gibi kapatmaya çalışmak enerji ve zaman kaybıdır. Bizi, bulunduğumuz yeri, işimizi, etki alanımızdaki insanları ileri götürmez, ya yerimizde saydırır ya da geri  götürür.  İlerleme gibi görünen resim yanılsamadır ancak çok sonra anlaşılır.
Toplulumuz da ‘’Bilmiyorum’’ yeni bilgilere, öğrenmeye açığım olarak değil, tam tersi eksiğim ,yetersizim olarak kodlandığından ; yeni bilgiyi yok saymak , tam tersi şekilde bildiğini varsaymak tepkisi gelişmiştir.  Bu tepkinin gerçeği  yansıtmadığını  anladığımız , hissettiğimiz an özgür olduğumuz andır. 
Ne zaman ki bildiklerimizin değerini kabul ederek,   o değeri n bakış açımızın sınırlarını genişleteceğini, bizi özgür kılacağını anladığımızda  büyük bir adım atıp gercek bir fayda sağlamış oluruz.
Çünkü her yeni bilgi bir zinciri kırar. Öyle olduğunu sandığımız bir gerçeğin gercek olmadığını görürüz, bir karanlık nokta aydınlanır. O aydınlık yeni bir vizyonu beraberinde taşır.  Bilmediğini bilmek, açmak üzere olduğumuz bir kapının önünde heyecanla beklemektir.  Bildiğimizi varsaymaksa  gönüllü esirliktir.  Korkmadan kabul ettiğimiz her yeni bilgi  sınırlarımızı genişletir, vizyonumuzu geliştirir, bizi değiştirir.

Bilmediğini kabul edip öğrenmeye açık olmak farkında olmaktır, cesur olmak, dünyayı değiştirecek gücü içinde duyumsamaktır.  Kendimizde yaptığımız için her değişim dünya için yapılmış bir değişimdir. Bizim için büyük bir adım dünya için küçük bir adımdır. Ama gercek bir adımdır. Her gün yeni adımlarımızın çok olması dileğiyle…

24 Mart 2016 Perşembe

Sonsuz Sevginin, Yaradanın Bu Dünyadaki Yüzüdür Çocuklar ..

Zor günlerden geciyoruz ülkece, komşularımız ile birlikte, dünyanın bir kısmı ile birlikte, insanlığımız ile birlikte çok zor günlerden geçiyoruz. Öyle çok acı yaşıyoruz ki kime,neye üzüleceğimizi şaşırdık artık. İnsanız ya işte gün içinde an geliyor keyifleniyor,gülüyoruz. Sonra bir vicdan sızlaması geliyor bunca acının içinde nasıl böyle keyfilenebiliyorsun,gülüyorsun diyor. Haklısın deyip,başımızı öne eğiyoruz, acımızı yaşamaya devam ediyoruz. Ancak insan olmak, hayattın içinde olmak tam da bu aslında.İnsan beyni hiçbir acıyı sonsuza dek aynı dozda yaşamaz.Zamanla azaltır. Zamanla iyileşilir ülkece iyileşilir. Geleceğimiz temiz olduktan sonra her acı kendini güzel günlere çevirebilir. Gelecek yenidir, temizdir, umut doludur. Nasıl koruruz geleceğimizi, kim koruyabilir?

Gelecek, şimdilerde ne olduğunu anlamayan, küçücük, tertemiz kalpleri ile umutla gözlerimizin içine bakan, ufacık bir sevgi haraketimizden kucaklar dolusu mutlu olan çoçuklarımızdır.
Neden kavga edildiğini, ne için savaşıldığını anlamayan, elindeki ekmeği arkadaşı ile paylaşan, koşup oynadıkça çoşan, küçük bir alanı kendi dünyalarında masal diyarına çeviren, sınırsızı görebilen çocuklarımızdır. Allah deyin.Tanrı deyin veya inandığınız ismi ile söyleyin farketmez, Yaradanın bu dünyadaki yüzüdür ,elçileridir çocuklar. Doğumları ile bize özümüzü, geldiğimiz yeri, ne olduğumuzu, aslında nasıl temiz, saf doğduğumuzu her defasında hatırlatmak için en büyük işarettir bizlere.
Her çocuk bu dünyanın geleceği için bir umuttur, her cocuk sonsuz sevginin dünyadaki yüzüdür.
Her çocuk gelecektir, geleceğimizdir. Ve eğer kendi geleceğimize, ülkemizin, dünyanın geleceğine sahip cıkmak istiyorsak, insanlığımıza sahip cıkmak , içimizdeki en temiz sevgiye dönmek istiyorsak çocuklarımızı koruyacağız kötülükten, acıdan, haksızlıktan. Geleceğimizi ellerimizle yok etmek yerine, sımsıkı sarılıp koruyacağız onların kocaman yüreklerini. Gelinen son nokta da görüyoruz ki 10 yetişkin bir araya gelse  bir çocuk yüreği etmiyor, o küçücük yürekleri korumaya koca bir insanlık yetmiyor artık.

Koruyamadığımız sadece çocuklarımız değil, insanlığımız aslında, farketmeliyiz artık.

5 Aralık 2015 Cumartesi

İnsan evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplarmış sözü sıcacık geliyor benim kulağıma. İçten, sade, yalın, çıkarsız ve tamamen insan geliyor , çok güzel hissettiyor. Sınırsızlığın başladığı yer gibi. Yüreğin kadar varolacaksan işin çok kolay aslında. Kocaman bir yer kaplamak için evrende, sadece içinde hissettiğin doğruları söylersen yani hiç yalansız ve dünya üzerindeki herkese fikirleri, inançları, yaşayışları sana uymasa dahi istisnasız herkese insan olduğu için, her canlıya ottan, tanımlayamadığın hayvan ırkına kadar yaşam hakkına saygı gösterebilirsen evrendeki yerinin büyüklüğü tartışılmaz. Ve bir hafta önce keyifle güldüğün, sohbet ettiğin arkadaşın, baban, eşin, kardeşin, komşun bir hafta sonra bu dünyada bile olmayabiliyorsa ve sen ölümün anlamını bulamıyorsan , 1 gün sonra hayatta olacağının garantisi yoksa bu yokluğu bir an için içinde hisset ve evrende kaplayacağın yerin hakkını ver..İnsan evrende yüreği kadarsa eğer  hayat o yüreğe verilmiş en güzel armağandır. Değerini bil...

8 Kasım 2015 Pazar

Fark yaratmak Fark Yaratmaya İnanmak



Hızla ve her gün değişen iş dünyasında görünür olabilmemiz ,akılda kalabilmemiz, yaptığımız iş ile özdeşleştirilmemiz için birlikte çalıştığımız  ya da işimiz gereği bir kez birlikte olduğumuz biri için bile  fark yaratmamız gerekir.

Peki nedir bu fark yaratmak , neden gereklidir ve neden son yıllarda herkesin dilindedir?

Fark yaratmak bir bakıma görülmeyini ama inandığınız  bir şeyi görünür kılmaktır.

İş hayatı böylesine hızlı ilerlerken kimi zaman çalışanlar kimi zaman ise  şirketler yüksek tempoya paralel olarak sistemler oluştururlar. Bu sistemler bir süre sonra iş yapılış şeklini rutinleştirir. Rutine alışan beynimiz ise hareketlerimizin akışını belirli bir programa uydurur.
İş yerinizdeki bir gününüzü veya 1 haftanızı detaylı olarak düşünün lütfen. Birbirini takip eden her gün ve her hafta için çerçeve aynıdır. Genellikle içerik , hazırlanan raporlar, angarya işler bile neredeyse birbirinin aynıdır.  En hareketli işte çalışanlar bile objektif olarak baktıklarında bu resmi görebileceklerdir.

iş’(te) bu birbirinin çok benzeri günlerden oluşan iş hayatımızda bazen biz farklı yapılabilecek birşeyi gözden kaçırabiliriz. Bu rutinliğin özünde sistemlerin beraberinde getirdiği bir etkidir. Ama o rutinlikten sıkılıp değişim istediğimiz bunu içimizde bir yerlerde hissettiğimiz anlar vardır. O anlarda sistemden farklı olarak yapılabileceğine inandığımız bir işi doğru ifade edebilirsek iş hayatımızda fark yaratmış oluruz.  Öyleki bu fark önce kendimiz içindir. Sistemin içine oturtulmuş bizler bir şeyi farklı yapıp , farklı bakış açısı ile görebildiğimizi farkettiğimiz de bir daha asla eskisi gibi olamayız. Hep daha farklı, farkın yarar sağlayacağı ne yapabiliriz diye aramaya başlarız. Ve bir zaman sonra bu arayış olduğumuz pozisyondan veya işimizden farklı bir işe geçme enerjisine dönüşür. Çünkü artık sisteme fazla gelmeye başlarız.
Fark yaratmaya inanarak yola çıkan kişi yani içimizden birimiz yarar sağlayan bir fark yarattığında eğer yöneticisi ileri görüşlü ve açık fikirli, yeni iş modellerinin geleceğin temelleri olduğunu görebilen biri ise ilk fırsatta sizi uygun pozisyonda değerlendirmek isteyecektir. Asıl önemli olacak sonuç ise siz kendinizi değiştirmek isteyecekseniz .Çünkü bir kez fark yarattığınızda bir değişim geçirmiş ve bir sistemin değişmesine sebeb olmuş olacaksınız. Ve bunu yapabilmenini hazzını , hissettiğiniz özgüveni ve enerjiyi artık içinizde tutamazsınız.
Bize öğretilen fark yaratan insanların farklı doğdukları ve hep farklı olduklarıdır. Aslına bakıldığında fark yaratan insanların  ortak tek bir yanı vardır. Kendilerine inanmaları ve sınırları yok saymaları.
Siz fark yaratacağınıza inanın ve sakın kendinize sınır koymayın .Ne kadar karşı çıkan olsa da dünya kendi için yarar sağlayan her farka yer açar.