5 Aralık 2015 Cumartesi

İnsan evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplarmış sözü sıcacık geliyor benim kulağıma. İçten, sade, yalın, çıkarsız ve tamamen insan geliyor , çok güzel hissettiyor. Sınırsızlığın başladığı yer gibi. Yüreğin kadar varolacaksan işin çok kolay aslında. Kocaman bir yer kaplamak için evrende, sadece içinde hissettiğin doğruları söylersen yani hiç yalansız ve dünya üzerindeki herkese fikirleri, inançları, yaşayışları sana uymasa dahi istisnasız herkese insan olduğu için, her canlıya ottan, tanımlayamadığın hayvan ırkına kadar yaşam hakkına saygı gösterebilirsen evrendeki yerinin büyüklüğü tartışılmaz. Ve bir hafta önce keyifle güldüğün, sohbet ettiğin arkadaşın, baban, eşin, kardeşin, komşun bir hafta sonra bu dünyada bile olmayabiliyorsa ve sen ölümün anlamını bulamıyorsan , 1 gün sonra hayatta olacağının garantisi yoksa bu yokluğu bir an için içinde hisset ve evrende kaplayacağın yerin hakkını ver..İnsan evrende yüreği kadarsa eğer  hayat o yüreğe verilmiş en güzel armağandır. Değerini bil...

8 Kasım 2015 Pazar

Fark yaratmak Fark Yaratmaya İnanmak



Hızla ve her gün değişen iş dünyasında görünür olabilmemiz ,akılda kalabilmemiz, yaptığımız iş ile özdeşleştirilmemiz için birlikte çalıştığımız  ya da işimiz gereği bir kez birlikte olduğumuz biri için bile  fark yaratmamız gerekir.

Peki nedir bu fark yaratmak , neden gereklidir ve neden son yıllarda herkesin dilindedir?

Fark yaratmak bir bakıma görülmeyini ama inandığınız  bir şeyi görünür kılmaktır.

İş hayatı böylesine hızlı ilerlerken kimi zaman çalışanlar kimi zaman ise  şirketler yüksek tempoya paralel olarak sistemler oluştururlar. Bu sistemler bir süre sonra iş yapılış şeklini rutinleştirir. Rutine alışan beynimiz ise hareketlerimizin akışını belirli bir programa uydurur.
İş yerinizdeki bir gününüzü veya 1 haftanızı detaylı olarak düşünün lütfen. Birbirini takip eden her gün ve her hafta için çerçeve aynıdır. Genellikle içerik , hazırlanan raporlar, angarya işler bile neredeyse birbirinin aynıdır.  En hareketli işte çalışanlar bile objektif olarak baktıklarında bu resmi görebileceklerdir.

iş’(te) bu birbirinin çok benzeri günlerden oluşan iş hayatımızda bazen biz farklı yapılabilecek birşeyi gözden kaçırabiliriz. Bu rutinliğin özünde sistemlerin beraberinde getirdiği bir etkidir. Ama o rutinlikten sıkılıp değişim istediğimiz bunu içimizde bir yerlerde hissettiğimiz anlar vardır. O anlarda sistemden farklı olarak yapılabileceğine inandığımız bir işi doğru ifade edebilirsek iş hayatımızda fark yaratmış oluruz.  Öyleki bu fark önce kendimiz içindir. Sistemin içine oturtulmuş bizler bir şeyi farklı yapıp , farklı bakış açısı ile görebildiğimizi farkettiğimiz de bir daha asla eskisi gibi olamayız. Hep daha farklı, farkın yarar sağlayacağı ne yapabiliriz diye aramaya başlarız. Ve bir zaman sonra bu arayış olduğumuz pozisyondan veya işimizden farklı bir işe geçme enerjisine dönüşür. Çünkü artık sisteme fazla gelmeye başlarız.
Fark yaratmaya inanarak yola çıkan kişi yani içimizden birimiz yarar sağlayan bir fark yarattığında eğer yöneticisi ileri görüşlü ve açık fikirli, yeni iş modellerinin geleceğin temelleri olduğunu görebilen biri ise ilk fırsatta sizi uygun pozisyonda değerlendirmek isteyecektir. Asıl önemli olacak sonuç ise siz kendinizi değiştirmek isteyecekseniz .Çünkü bir kez fark yarattığınızda bir değişim geçirmiş ve bir sistemin değişmesine sebeb olmuş olacaksınız. Ve bunu yapabilmenini hazzını , hissettiğiniz özgüveni ve enerjiyi artık içinizde tutamazsınız.
Bize öğretilen fark yaratan insanların farklı doğdukları ve hep farklı olduklarıdır. Aslına bakıldığında fark yaratan insanların  ortak tek bir yanı vardır. Kendilerine inanmaları ve sınırları yok saymaları.
Siz fark yaratacağınıza inanın ve sakın kendinize sınır koymayın .Ne kadar karşı çıkan olsa da dünya kendi için yarar sağlayan her farka yer açar. 



20 Temmuz 2015 Pazartesi

En büyük hakkımız nefesimiz de saklı...



Uzun bir yazıya gerek yok..Kısa, sade, duru olsun bugün. Düşünüyorum bir aile büyüğümüzün kaybının ardından, detaylara takılarak yaşama, elindekilerin tamamına odaklan,şükret ve iste,dile. Eğer yaşıyorsan vazgeçtim ben duruyorum deme hakkımız yok. En büyük hak şu an içimize dolan nefesimizde, en büyük hak bugünün bize ait olmasında. Dahası diyorsan nefes alıyorken sen yapacaksın..Sevgiyle gelen günlere dair ne istoyorsan o olsun dileklerimle..

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Hayat, kalbimizin büyüklüğünde, aklımızın sınırsızlığında, cesaretimizin korkusuzluğundadır.

Aslında korkularımız değil mi bizi yapmak istediklerimizden, her zaman hayal ettiklerimizden uzak tutan? Korkularımız değil mi sevdiklerimizi, önemsediklerimizi bazen de tanımadığımız insanları kırmamıza sebeb olan, haksızça yargılatan? Korkularımız değil mi öteki dediklerimize tepkimiz?Korkularımız değil mi değiştirmek istediklerimize elimizi süremememiz, aynen devam etmemiz? Değişim için, gelişim için, yeni bir ben ile tanışmak için, sınırlarımızı zorlamak ve aşmak için korkularımızla yüzleşmemiz gerekiyor. Ne kadar süreceği korkunun mazisine göre değişir. Bir kez başladımı durdurulamaz artık. Korkusu ile yüzleşen insan cesaret edebilir yapmak istediği her ne ise. Ve işte sınırların kalktığı nokta, kendi gücümüze inanamayacağınız, vay be ben neymiş diyeceğimiz nokta tam burada.Yüzleştiğimiz her korkumuz cesaretimizi büyütür. Hayat,  kalbimizin büyüklüğünde, aklımızın sınırsızlığında, cesaretimizn korkusuzluğundadır.

28 Mart 2015 Cumartesi

Mutluluğu nereye saklamışlar?

Yunan mitolojisinde mutluluğa dair bir hikayeye göre; Tanrılar, insanlar mutluğu arasın ve böylece kıymetli olsun diye saklamaya karar verirler.

Biri der ki,''Göklerin en uzağına saklayalım.''
Diğeri, ''Denizin en dibine...''
Öbürü, ''Ormanın en kuytusuna saklayalım,'' diye belirtir.
Sonunda biri derki, ''İçlerine saklayalım.Oraya bakmak akıllarına gelmez. ''

Bu yazıyı okuduğum da ilk aklıma gelen şu oldu. Bizde biliyoruz mutluluğun içimizde olduğunu ama bunca dış etken varken bazen çok zor oluyor onu içeride bulmak. Ve sonra dedim ki ''Sen arayacağın dogru yeri bil  yeter ki, içinde olduğunu birkez öğrendin mi kaçamaz elinden elbet bulursun.'' Mutluluğu bol bir gün olsun.
(Hikaye Müge Çevik-Mutluluk Klubü kitabından alınmıştır.)                    

25 Mart 2015 Çarşamba

Alış verişSİZ..

Bu benim ilk bloğum, ilk blog yazım sanırım biraz heyecanlıyım ;* Noktalama işaretlerini doğru yerde kullanamam, yazım kurallarından neredeyse hiç anlamam ki zaman zaman büyük harf ile başlamayı bile hatırlayamam ama anlatırım bıcır bıcır, tıkır tıkır, birer birer, dolu dolu, böyle o anı yaşıyormuş gibi anlatırım.. da yazabilecekmiyim onu bilemiyorum işte:) Ama deneyeceğim.
Edebiyat fakültesinden mezun olmayanlar yazamaz diye bir kural yok. Eee hayatta bir çok şeyi deneyecek zaman da bol olduğuna göre yazarım da çizerim de. Çizerim bölümünü geri alıyorum. Çünkü denedim olacak gibi değildi. Dilerim yazılarım da çöp adamlarıma benzemez.(Amin)
Peki ne yazacağım ben? Diyorum ki bunda da bir kural sınırlama olmasın. Ne yaşadıysam, hangi hisle uyandıysam, ülkemiz de hepimizi ilgilendiren birşeyler olduğunda veya dünyada bir olay yaşandığında veya evren de birkaç değişiklik olduğunda. Eee bu kadar kalabalık bir dünya da ve evren de konu da çok olur elbette. Uzmanlık alanım yok ama ilgi alanım çok.  (Vuvv cok havalı oldu ;)
İlk yazım çok kızsal, azıcık erkeksel ama çok zaman doğrudan  bir erkeğide ilgilendiren bir konu olsun yani alış-veriş olsun diyorum ne dersiniz? Ama kızların beklediği gibi şurada indirim var, buradan bu alınır, en güzel model bilmem şurada gibi ya da erkekler kızlara eşlik ederken sıkılmamak için neler yapabilir gibi bir içerik yok bende. Aslına bakarsanız 6 ay önce olsa kesın böyle bir yazı olurdu ama 3 ay önce benim hayatım garip bir şekilde değişti.
Yeni yıl ile birlikte yaklaşık 10 yıldır çalıştığım işimden ayrıldım. Dilediğim gibi bir şirkette işe başlayana kadar hiçbir kıyafet, ayakkabı, çanta, aksesuar vs. almama kararı verdim. Dolabımdaki bir dolu kıyafet ile 1 - 2 ay geçirebilirim, zaten kış dışarı da az çıkarım diye düşündüm. İşin doğrusu şu ki neredeyse 10 yıldır, son 5 yılı kesin olarak 1 ayım alış veriş yapmadan geçmemişdir. 50-100-500 farketmez mutlaka bir şey almıştım ve evim son derece doluydu. Ama zor olacaktı biliyordum. Çünkü o gömleği hangi kolye ile kombinleyecektim? Mavi pantolonumun üzerine giyecek kazağım yoktu (!) Son 5 yıldır bendeniz bakar kör olmuştum. Zevkli, uyumlu kombinler yapabilen, evini güzel dekore eden biri olarak biliniyordum. Ve şimdi nasıl olacak da alış verişsiz duracaktım bilmiyordum. Şöyle bir karar aldım. Sevdiğim markaların mağazalarına gidip mankenleri, kıyafetleri inceleyecektim sonrasında varsa kataloglarını alıp evde banyodaki gazeteliğe koyacak ve her sabah ki banyo-wc ritüeli esnasında kataloglara bakıp beğendiğim kreasyonlara en yakın parçaları dolabımda bulduktan sonra benzer şekilde kombinleyerek ve bir fark ekleyip kendi tarzımı yaratabilirdim. İlk bir kaç gün zorlanmadım diyemem. Ama bir süre sonra çok keyifli bir hal almaya başladı.
Özellikle bir gün katalogdaki deri pantolon, kot gömlek ve siyah çeket üçlemesine bayılmışken model olarak aynı olmasa da bu üçlünün çok benzerini dolabımdan çıkardım. Ve halka küpelerim ile birleştirip boynuma da bir şal ile havalı bir kreasyon yaptım. Aynada ki beni o kadar beğendim ki ertesi gün yeni bir kreasyon daha yaptım ve bir tane daha..
Spor ayakkabı, kot, tişört üzerine açık renk uzun iş için aldığım paltom değişik oldu. Yabancı dergi kapaklarından cıkmıs gıbı hisseder oldum kendimi.
Begenmediğim birkaç parça kıyafetim de makas ile ufak değişiklikler yaptım tabi:) mesela bir kotum ki hiç giymiyordum, paçaları kesilince ipleri de çıkınca pek cool oldu, tabi uzun tisörtleriminde boyu kısalınca havası değişti, bir makas hamlesi ile kolları yarım kalan gömleğim ise twist'den alınmış gibi oldu. Birde eşorfmanlarım vardı. Hangi ara olduysa dizinde ufak bir delik olusmus ee şimdi yeni gri bir eşorfman gerek derken annemin yüncüsü aklıma geldi. Örgü yeteneğim sıfırdır yün alacak değilim yani korkmayın. Hani şu ütü ile tişörtlara basılın 3, F, Team falan baskıları olur du ya işte onlardan aldım ve ütü ile bastım eşorfmana ( araya bez koymadan basmayın bir tanesi boşa gitti :) aa hoşuma gitti birkaç sweatshirt ve badime de bastım, havaları değişti çok güzel oldular.

Neyse uzatmayayım artık. Konunun özü şu ki dolabımda bana 2 yıl değiştir değiştir yetecek kadar kıyafet var ve ben öyle bir hale gelmişim ki sadece almaya odaklanıp alınca da mutlu olamayıp bir de şunu alayım diyen ve sadece alan, alan acayip birşeye dönüşmüşüm. Öyle ki her ay aldığım o şeylere neredeyse 1000 TL ödüyormuşum. Bazen 200-500 de olabilir ama fazladan ödediğim para acayip bir rakammış. Nereden mi biliyorum? 2 aydır kredi kartı ödememin tamamını yatırabiliyoru. Çünkü sadece yiyecek için harcama yaptım. Ve cok keyiflendim. Şimdi kendime yeni bir hedef koydum.  6 ay hiçbirşey almayacağım kendime. Alış veriş yerine instagramdaki @gelecegeısıktut sayfasından çocuklara ihtiyaçlarını göndermeyi planlıyorum. Birde her yerden katalog toplamaya devam ediyorum. Kendime yeni kreasyonlar yaparken çocuklara yeni botlar montlar alacağım. Alıs verişin en tatlı hali olacak gibi hissediyorum. Ve sanırım benim gibi alış veriş perileri bu yazıyı okuyunca  bir kıpırtı olacak içerinde. Ama bakalım durdurabilecekler mi kendilerini..Alış veriş yapmayalım demiyorum, diyememem zaten:) Ama paylaşabiliriz diyorum. Zaten o zaman ne giyersem giyeyim kendimi cok cok güzel hissediyorum.
Kendimizi çok güzel hissettiğimiz bir gün, bir bahar hatta bir yıl olsun..Aldığımız verdiğimiz bol olsun..Sevgiyle..